GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Muhittin AKBEL
YAZARLAR
9 Ekim 2020 Cuma

52 karanlık gün

2011 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne iki operasyon yapıldı; 2 Mayıs ve 22 Kasım tarihlerinde...

Onlarca insanı tutukladılar.

O masum insanlar, demir parmaklıklar arkasında acılar içinde kıvrandı.

Acı çeken, sadece onlar mıydı?

Elbette değildi. Çocukları, eşleri, yakınları, o acıyı daha derinden yaşadılar.

Sonra ne oldu?

"Pardon" dediler, "Sizleri boş yere hapiste yatırdık, yanlış yaptık. Unutun gitsin."

Herkes serbest bırakıldı.

***

20. yılını kutlayan İzmir Life Dergisi'nde, Reşat Yörük ve Hakkı Kesirli'nin imzasını taşıyan, yutkunarak okuduğum röportaj, beni o günlere götürdü.

Batu Şener, bugün eğlence dünyasının kalbi Hollywood'da, dünya çapında izlenen filmlerin müziklerini yapan bir altın çocuk...

Batu, tarihe damga vuracak öyle güzel bir şey yaptı ki..

Konuya girmeden önce, Batu'yu tanıyalım.

Batu'nun müzik yolculuğu, henüz 3 yaşındayken Maria Rita Epik Müzik Okulu'nda piyanoyla başlar.

Fazıl Say, gelecek gördüğü bu çocuğun elinden tutar.

Dünyaca ünlü müzik adamı Fazıl Say, Batu'nun performansını dinledikten sonra, kendisini yetiştiren hocası Prof. Kamuran Gündemir'e yönlendirir.

12 yaşında bir çocuk, her hafta tek başına İzmir'den sabah uçağıyla Ankara'ya gider, Kamuran Hoca'dan dersler alır, akşam uçağıyla döner.

Lise çağı konservatuvarı olarak adlandırılan, Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi, Müzik Hazırlık Lisesi'nde eğitim alır.

Piyanonun tuşları üzerinde dans etmeye, notalar Batu'nun dünyasında uçuşmaya başlar.

Besteci olmayı kafaya koyar Batu... Sinemaya karşı da ilgilidir.

Bir hafta sonu, Vall-E adlı filmi izler. Filmin, 40 dakikalık bölümünde tek diyalog dahi yoktur; sadece müzik vardır. Filmdeki müziğin bestecisi, Thomaas Newmann'dır. Müziğin, filmi yüceltme gücünü keşfeder o anda...

Sonra... "Evet, benim ABD'ye gitmem lazım" der.

11 yıldır ABD'de yaşayan Batu, ünlü besteci John Powell ile tanışır, onun yanında stajyer olarak çalışmaya başlar.

Sonra Powell'in asistanı olur, yardımcı besteci olarak, eserlere katkı koyar, bazen de tüm yapımcılığını üstlenir projelerde...

Onlarca projeye imzası atan Batu, dünyanın en önemli konser salonlarında kendi eserlerini seslendirir.

Kim bu altın çocuk, diye merak ediyorsunuz değil mi?

Daha fazla meraklandırmayalım, kim olduğunu söyleyelim:

İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin, bundan 9 yıl önce yapılan operasyonlar sonucunda tutuklanan bürokratlardan Zeliha Gül Şener'in oğlu...

Batu Şener, Türkçe sözlerini sır gibi sakladığı bir beste yaptı.

LII DiesTenebrarum, adını koydu, Latince bir isim... Türkçesi, 52 Karanlık Gün...

Neden 52 Karanlık Gün? Çünkü Batu'nun annesi Gül Şener, 52 gün Bergama Cezaevi'nde yattı.

Batu, bestesinin adıyla ilgili şöyle diyor röportajda:

“2011 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan operasyonlar bizim yaşamınızı da derinden etkiledi.

Boston'da, üniversite son sınıftaydım. Uçağa atladım, İzmir'e geldim.Cuma günleri saat 12.00'de annemin telefon etme hakkı vardı. 30 dakikada hepimiz, annemle konuşmaya çalıştık. Pazartesi günleri görüş günüydü.

 Yaş gününü cezaevinde geçirdi annem. 52 gün kaldı, parmaklıklar arasında."

Bartu, daha da duygusallaşıyor, sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Yıllarca içimde biriken öfkeyi, bir şekilde dışarıya aktarmam gerekiyordu. O günkü duygularımı notalara dökmeye karar verdim.

Cezaevindeki ilk görüşmemizde ağlamıştım. Annem de gülerek ‘Ağlama’ demişti bana. İşte eserin tüm sözleri, bu bir kelimeden ortaya çıkıyor. Ağlama! ‘Desine Lacrimare’.. Türkçesi ‘Ağlama dedi.’ Sözlerinin Latince olmasını tercih ettim.

 Eserin adı da 'LII Dies Tenebrarum', Latincede ’52 Karanlık Gün’ demek. Annemin özgürlüğünden çalınan 52 günü anlatıyor.

Bu eseri, benim gibi haksızlığa maruz bırakılan aile bireylerine, arkadaşlara ve hapislere atılan masum insanlara adıyorum. Aynı zamanda, bu eserin Türkiye’de, özellikle İzmir’de seslendirilmesini çok isterim. Sözlerini, ancak Türk dinleyicileriyle paylaşabileceğim bir parça.”

***

Birinci operasyonda ESHOT Genel Müdürü, ikinci operasyonda ise Şirketlerden Sorumlu Koordinatör unvanlarına sahip olan Gül Şener, oğlunun o günlere atfen yaptığı eseri dinledikçe mutlu oluyor.

Gül hanıma, "O besteyi ilk dinlediğinde neler hissettin?" diye soruyorum.

Aldığım cevap, oğulun duygusallığı kadar dokunaklıydı:

"O bestede, sadece ana oğul yok. O dönemde benimle birlikte, haksız yere cezaevine konulan mesai arkadaşlarım var. Balyoz, Ergenekon gibi davalarda haksız yere demir parmaklıklar arkasına atılmış insanların duyguları, acıları, hasretleri var.

O beste, cezaevinde yatanlar kadar, yapılan o haksızlıklar nedeniyle mağdur olmuş çocukların, eşlerin, annelerin, babaların, dostların, kısacası mağdur ailelerin bestesi...

Bestede enstrüman yok. Enstrümansız bir kayıt. İnsan sesiyle, enstrüman çıkarılarak yapılmış bir beste. Hiçbir müzik aleti yok.

O besteye, bir anne olarak bakmadım. Çünkü o bestede, bizim uğradığımız haksızlıkların açtığı yaranın büyüğünün, ailelerimizde açılmış olduğunu gördüm.

Tüm mağdurların çığlığı diyebilirim.

 Biz çok etkilendik, o süreçte. Fakat bizden daha çok etkilenen, çocuklarımızdı. Oğlum Batu o zaman 21, kızım Aylin 16 yaşındaydı."

***

Batu Şener'i ayakta alkışlıyorum.

Onu yetiştiren değerli ailesini kutluyorum.