GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
4 Nisan 2019 Perşembe

31 Mart: Sebep, sonuç!

Öncelikle 31 Mart’ta halkının kantarından ‘belediye başkanı, meclis üyesi ya da muhtar’ olarak çıkan her bir bireyi parti ayrımı yapmaksızın tebrik ediyorum.  Dilerim koltuklarının hakkını verirler.

Oldukça tarihi sonuçlar doğuran bir yerel seçimi geride bırakırken düne, bugüne ve yarına ilişkin yanıt bekleyen yeni sorulara cevap arayacağız.

Birilerinin “Biz nerede yanlış yaptık” şarkısını söyleyeceğini yerel seçim öncesi defaten yazdık, konuştuk, söyledik. Sadece 17 yıllık AK Parti iktidarının değil çeyrek asırlık milli görüş çizgisinin ciddi anlamda sorgulandığı bir seçimi geride bırakırken, ‘neden’sorusuyla başlamak gerekiyor.

Bu soruya pek çok açıdan yanıt vermek mümkün… Ama ilk yanıtı eşyanın tabiatıyla vermek lazım…

Her şeyin bir sonu olduğu gerçeği üzerinden… Evet, her şeyin sonu var.

Partilerin, iktidarların, devletlerin… Tıpkı insanlar gibi!

O nedenle, bence 17 yıllık iktidar yorgunluğu 31 Mart’ın en önemli sebebidir. Yorgunluk sadece ekonomik boyutla da sınırlı değil!

İktidar partisi yola çıktığı 2001 çizgisinden çok uzaklaştı. O günün ekonomik açıdan ağır koşullarında halkın bir umut ışığı olarak görüp sarıldığı, yüzü batıya dönük, demokrat AK Parti, bugün önemli bir kesimin umutsuzluk sebebine dönüştü.

İster güç zehirlenmesi deyin ister ‘fildişi kulede’ yalnızlaşma, Erdoğan’ın tek güç, tek adam, tek irade olduğu noktada geminin rotasından sapması da o gemide yolculuk edenlerin her bakımdan savrulması da doğal karşılanmalı.

Aslında seçim gecesi tek başına çıktığı balkon konuşmasında Erdoğan önemli bir sebebin altını çiziyordu. Dedi ki, “Sebebi başkalarında değil kendimizde arayacağız. Kaybettiğimi yerlerde kendimizi yeterince anlatamadığımız için gönüllere giremediğimiz için kaybettiğimizi görüyorum”

“Belediye işi gönül işi” sloganıyla sürdürülen bir seçimin ardından oldukça manidar bir açıklamaydı.
Belki de mesele gönüllere girememekten çok önemli bir kesimin gönlünden çoktan çıkmış olmaktı.

3 Kasım 2002’den bu yana AK Parti ülkenin önemli bir yelpazesinden oy almayı başardı. 31 Mart itibariyle halen önemli bir kesimin oyunu almaya da devam ediyor. Ama fotoğrafa yakından bakarsanız İstanbul ve Ankara başta olmak üzere ülkenin en önemli kentlerinde seçimi kaybetti.
Ülke nüfusunun yüzde 80’inin yaşadığı kentlerde AK Parti yerel anlamda muhalefete düştü. Adeta bir kırsal partisine dönüştü. 

Herhangi bir iktidar için bu sadece kaybedilmiş yerel seçim olabilirdi. Ama 1994 yerel seçimlerinden doğmuş bir siyasi hareket için 31 Mart sonun başlangıcına işaret ediyor.

Kim ne derse desin!

Bu tablo 31 Mart’ta netleşmiş olabilir. Ama 31 Mart malumun ilanıydı. Ya da Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi de diyebiliriz.  Bugün karşı karşıya gelen iki cephenin (Cumhur-Millet) ilk kapışmasıydı 16 Nisan... Ve 30 Büyükşehir’den 19’unda başkanlık sistemine hayır oyu verilmişti. İstanbul ve Ankara dâhil…

Aynı cephelerin ikinci karşılaşması 24 Haziran’daydı. Ve benzer bir tabloya şahit olduk. Fotoğrafa geniş açıdan baktığınızda 31 Mart’ta da durumun çok değişmediğini görüyoruz.

Yüzde 51’e 49 dengesinden söz ediyorum.

Ve 31 Mart’ı pek çok açıdan benzetebileceğimiz bir seçim varsa o da 26 Mart 1989’dur.

Hem sebep hem sonuç açısından… Ülkeyi tek başına idare eden ANAP’a soğuk duş etkisi yapan yerel seçimde o zamanlar 8 olan Büyükşehir’in 6’sını, 67 olan il sayısının 40’ını SHP’nin kazandı.

Sebep ne miydi?

Halkın ‘limon gibi’ sıkılması!

Tıpkı bugün olduğu gibi…

O gün halkı limon gibi sıkan daha çokhayat pahalılığı, zamlar, işsizlik gibi sebepler iken bugün ekonominin yanısıra başka önemli sebepler de bulunuyor. Adalet, demokrasi eksikliği, giderek hatları derinleşen kutuplaşma gibi… 

1989’da yerel anlamda sarsıntı yaşayan ANAP’ın iki yıl sonraki genel seçimde iktidarını kaybettiğini biliyoruz. İktidar cephesi bu sonuçlardan gereken dersi çıkarmazsa benzer bir son kaçınılmaz olacaktır.

Anlaşılan o ki bu seçimler Erdoğan açısından ‘başkanlık sisteminin bile’ gözden geçirileceği bir sonuç doğurmuştur. Mezara kadar sürecek denilen ittifak dâhil her şey masaya yatırılacaktır.

Ülke olarak bir yol ayrımındayız. Ya mevcut sistemi devam ettirip iki kutuplu hatta iki partili seçimlere alışacağız. Ya da parlamenter demokrasinin çok sesliliğine geri döneceğiz. 

31 Mart’ın sonuçlarına baktığımızda;

Ekonomi, işsizlik ve iktidarın kutuplaştırıcı dilinin önemli rol oynadığını biliyoruz. Cumhur ittifakı aktörlerinin ‘beka sorununu’ kendi tabanına bile anlatamadığını görüyoruz. Ayrıca kutuplaştırıcı dil, illet, zillet benzetmeleri, terörist yaftalarının da süreçte çok ciddi bir rol oynadığını anlıyoruz.

Ama millet ittifakı açısından özellikle büyükşehirlerde kazanılan zaferlerde bir önemli faktörün daha altını çizmek gerekiyor. Büyükşehirlerde aday çıkarmama kararı alan HDP yönetimi ve HDP tabanını sandığa gitme noktasında motive eden hapisteki Selahattin Demirtaş.

İzmir’in merkez ilçeleri dâhil İstanbul, Ankara, Antalya, Adana, Mersin gibi illerde gelen zaferde HDP oylarının etkisi çok büyüktü.

Ve Ekrem İmamoğlu… Kuşkusuz 31 Mart’ın en büyük kazanımı…

Hatta seçim geçesi benim gibi pek çok insanın ‘keşke az farkla kaybetse de CHP’yi ya da genel siyaseti toparlasa’  dediğini sanıyorum. Ben öyle dedim çünkü.

Bugün ülke siyasetinin en büyük sorunu kaht-ı rical! Yani adam kıtlığı!

Ülkece arkasından yürünecek yeni bir lidere hergünden fazla ihtiyaç varken İmamoğlu ufuktan doğan bir güneş gibi ısıttı içimizi…

İmamoğlu’nun en önemli özelliği neydi diye sorulduğunda “Güven vermesi” diyorum öncelikle…  

Son yıllarda Türk halkı çok ciddi boyutlarda güven kaybı yaşadı. Askere, polise, hâkime, savcıya, medyaya, siyasetçiye ve topyekûn devlete karşı… İmamoğlu bu ihtiyaca cevap verdi ilk olarak…

Diğer taraftan rakibini iyi analiz ettiğini görüyoruz.

Rakibinden kastım Binali Yıldırım değil… Erdoğan!

Erdoğan’ın tam aksi bir üslup takındı. Dikleşmedi ama dik durdu. Ötekileştirmedi, birleştirdi. Herkesi kucaklayan yaklaşımı onu bir sakin güce dönüştürdü.

İmamoğlu’ndan ve benzer lider adaylarından beklentiye gelince;

Türkiye’yi normalleştirmesini bekliyoruz öncelikle…  Anadolu mozaiğinin barış içinde kardeşçe yaşadığı ve güçlü Türkiye hedefine kilitlendiği bir tabloyu bekliyoruz.

Bunun için de İstanbul şahane bir sınav alanı… Pilot bölge!

İmamoğlu ilk sınavı başarıyla geçti.

Şimdi daha zor olanla yüzleşecek…

Erdoğan gibi rövanşı almak için gün sayan, güçlü yetkilerle donatılmış bir cumhurbaşkanı, sokaktaki süpürgeciye kadar örgütlenmiş, meclis çoğunluğunu elinde bulunduran AK Parti’ye karşı adeta engelli bir maraton koşması gerekecek.

Bu süreçte en büyük şansı İstanbulluyla kurduğu çok özel bağ olacak… Güven esasına bağlı bu bağ İmamoğlu’nun gücüdür. Bakmayın siz ‘topal ördek’ falan dendiğine… Halkını arkasına almış bir lider her türlü zorluğun üstesinden gelir…

Öldürmeyen darbe güçlendirir çünkü…

DEVAM EDECEK…