GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
9 Mayıs 2019 Perşembe

23 Haziran: Öncesi ve sonrası!

Ne diyordu Ali İhsan Yavuz: İstanbul seçimlerinde hiçbir şey olmadıysa bile bir şey oldu. Evet, gelinen noktada Yavuz’un haklılığı ortaya çıkıyor.

YSK kararından sonra ‘bir şey’ değil çok şey oldu.

Zaten yerlerde olan hukuka/adalete güven tamamen sıfırlandı mesela.

Sandık meşruiyeti, iktidarın seçimle değişeceğine olan inanç da sıfırlandı.

Kör, topal ya da eksik de olsa demokrasimiz çok ağır bir yara daha aldı.

Hâkimler kararlarıyla konuşur derler.

YSK gibi demokrasinin teminatı görülen bir kurumda görev yapan ‘yüksek rütbeli’ 7 hâkimin verdiği bu karar siyasi tarihimize geçmiştir. Öyle altın harflerle falan da değil.

Kararın adil olmadığını anlamak için hukuk fakültesi bitirmeye lüzum yok. Bırakın hukuk fakültesini okuma yazma bilmeye bile gerek yok. Bir zarftan çıkan 4 oyun sadece birini iptal ediyorsanız bunu evdeki 5 yaşındaki torunlarınıza bile anlatamazsınız. Ve anlatamayacaksınız da…

Eğer İstanbul seçimlerinin tamamını iptal etmiş olsalardı bugün onları savunacak argümanlara sahip olabilirdik. Ama bir zarfa konulan 4 oyun 3’ünü geçerli sayıp 1’ini iptal ederseniz sadece toplumsal vicdanı kanatmakla kalmaz size hukuk tahsili veren hocalarınızın da kemiklerini sızlatırsınız.
Ve sızlattınız da…

-Sandık kurullarının oluşumunda tam kanunsuzluk varmış. Peki, sandık kurullarını kim oluşturdu?

Cevap: YSK!  Diyelim ki var. YSK kendi kusurunu hukuken İmamoğlu’na fatura edebilir mi? Bu başka bir tam kanunsuzluk olmuyor mu? Peki, tam kanunsuzluk ilçe belediye başkanlarının, meclis üyelerinin, muhtarların seçimine neden etki etmedi? Yoksa seçimin toptan yenilenmesi halinde birileri evdeki bulgurdan da olmaktan mı korktu?

Peki, 16 Nisan 2017 referandumunda milyonlarca mühürsüz oy pusulasının geçerli sayılmasında ‘tam kanunsuzluk’ yok muydu?

YSK kararı sonrası konuşan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül diyor ki: “Anayasa Mahkemesi’nin 2007 yılındaki haksız “367 Kararı” karşısında ne hissettiysem, başka bir yüksek mahkeme olan Yüksek Seçim Kurulu’nun dün aldığı kararı duyunca aynı duyguları yaşadım. Yazık, bir arpa boyu yol alamamışız”

Seçimle işbaşına gelen son Başbakan Ahmet Davutoğlu diyor ki: Türk siyasi hayatının ve demokrasisinin tüm eksiklerine rağmen en önemli gücü sandığın meşruiyetidir. Mazereti ve gerekçesi ne olursa olsun 31 Mart seçimleri sonrasında yaşananlar ve YSK’nın iptal kararı bu temel değerlerimizin zedelenmesine yol açmıştır.

TBMM Eski Başkanı Bülent Arınç diyor ki: Sonucun belli olmadığı her gün, Ekrem İmamoğlu'nun üzerine koyuyoruz. 1 kat, 2 kat, 3 kat, 5 kat, 6 kat.  Beş sene sonrasının Cumhurbaşkanı adayına hazır olun. Bir işi kokutmamak lazım”

Bu ülkeyi 17 senedir tek başına idare eden AK Parti’nin kuruluş hamurunu yoğuran,2001 ruhunun önemli parçaları söylüyor bunları.  Bunlar korku duvarını aşanlar… Bir de dost sohbetlerinde içini dökenler var.  Son bir haftada konuştuğum çok önemli AK Partililerden şu cümleleri duydum.

-Bizimki (Tayyip Erdoğan) sürecin ve yaşının verdiği duygusallıkla bir süredir çok yanlış kararlar veriyor. Ne yazık ki çevresini kuşatan kripto FETÖ’cülerin etkisinde kalıyor.

-Tabanda ciddi bir çözülme başladı. Bu işin geri dönüşü yok.

-Reisin partinin başkanlığını bırakıp Türkiye’nin cumhurbaşkanlığına dönmesi lazım... Herkesi kucaklamak şart…Ekonomi yönetilemiyor. Partiyi de yüzde 30-35 bandında tutabilecek birine teslim edip yeniden yapılanmayı sağlaması lazım. Aksi takdirde gidiyoruz.

*

Korku dağı aşıldı. Macun tüpten çıktı. Artık herkes konuşuyor. Sade vatandaşından, AK Partili kurmaylara sanatçısından yazarına kadar…

Ulu, dokunulmaz, eleştiriden münezzeh, eleştirilmesi teklif dahi edilemez görülen Reis, artık beraber yürüdüğü, beraber ıslandığı arkadaşlarınca topa tutuluyor.

İronik olansa siyasi hayatını birazda yaşadığı mağduriyetlere borçlu olan Erdoğan efsanesinin gelinen noktada mağduriyetlerin sebebine dönüşmesidir.

Oysa her şey açık ve netti. Vatandaş 31 Mart’ta çok önemli mesajlar vermişti.

Cumhur ittifakını yüzde 50’nin üzerinde tutarak hükümete güvenoyu sorunu yaratmamış ama büyükşehirleri elinden alarak tabiri caizse kulağını çekmişti.

Esasen Erdoğan da seçim gecesi balkondan yaptığı teselli konuşmasında bu mesajı çok net aldığını ifade ediyordu. “4,5 yıl buradayız. Büyükşehirleri kaybetsek de ilçeler bizde… Desteğimiz yüzde 52…”

Ne olduysa oldu. Seçim gecesi oldu-bitti ortamı yaratıp “3 bin 500 oyla kazandık” açıklaması yapıp sabahında İstanbul’u teşekkür pankartlarıyla donatanlar, günlerce sayılan geçersiz oyların ardından resmileşen 14 bine yakın farkı içlerine sindiremediler. Ve 31 Mart’ın gecesinde “Seçim 1 oy farkla kazanılır” diyenler YSK’ya iptal başvurusunu AK Parti’den bile önce yaptı.

Ahmet Kaya’nın ünlü şarkısının nakaratı gibi…

“Nerden baksan tutarsızlık… Nerden baksan ahmakça…”

Kendi adıma uzunca bir süredir Erdoğan’ın kuşatıldığını düşünüyorum. Belirli bir amaç taşıyan bir grup tarafından kuşatılarak aklıselimden uzaklaştırıldığını… Çeyrek asırdır hayatımızda olan siyaset ustasının bu denli acemi hamleler yaparak adeta ayağına kurşun sıkmasına başka bir anlam veremiyorum çünkü.

Ayrıca daha birkaç gün önce kızgın demiri soğutmaktan söz eden Erdoğan’ın ‘seçimin yenilenmesi lazım’ diyerek demiri yeniden harlamasına ne demeli?

Ya da bu koşullarda 23 Haziran’da çok daha büyük bir hezimetin kendilerini beklediğini göremeyecek kadar basiretini kaybetmesine?

Sadece İstanbul seçim sürecini kast etmiyorum. Son 5 yıldır bu böyle…  Cumhurbaşkanı olmasına rağmen toplumun yarısını temsil etmemekte direnen Erdoğan’ın 7 Haziran seçimlerinden bu yana aldığı kararları rasyonel, akılcı ve de mantıklı bulmuyorum.

İstanbul’daki yerel seçimden kendi koltuğunu, tahtını sarsacak bir toplumsal lider yaratmak, tanıdığımız Erdoğan’a göre bir şey değil çünkü. 

Siyasi hayatı boyunca tek bir seçim bile kazanamamış Bahçeli’nin kuyruğuna takılmak da öyle…
Bülent Arınç haklı…

Tabi ki İmamoğlu kişisel özellikleri ve toplumun tamamını kucaklayan diliyle öne çıkmış, kendisini sevdirmişti. Ama AK Parti tarafından yaratılan mağduriyet ikliminde İmamoğlu kat be kat büyüdü.

Peki, 23 Haziran’da sonuç ne mi olur?

Sandıklar 17.00’de kapanır. Seçim 18.00’de biter. Mazbata sabah 08.30’da alınır. İstanbul halkı itiraza, yeniden sayıma mahal bırakmayacak bir oranla İmamoğlu’na hakkını teslim edecektir.

Yani adalet yerini bulacaktır.

Ancak bu saatten sonra İstanbul seçimleri Türkiye’yi bir erken seçime sürükleyebilir.

*

Son olarak İmamoğlu’nun karşısına konulan Binali Yıldırım’a da üzüldüğümü ifade etmeliyim. AK Parti iktidarları boyunca hayata geçirilen fiziki projelerin neredeyse tamamının (yollar, köprüler, havalimanları, tüneller vb) altında bakan, başbakan olarak imzası olan, atanmış da olsa bu ülkenin son Başbakanı, seçilmiş TBMM Başkanı Yıldırım’ın siyaseten bu denli ezdirilmesi sadece siyasi açıdan değil insani açıdan da doğru gelmiyor bana.  Yüze vurur ifadesi şarkısıyla açıklamıştı 1 Kasım’ın ardından sevincini…  Uzunca bir süredir onun yüzünde hüzün ve mutsuzluk dışında bir ifade belirmiyor. Ama liderine olan sadakati “Kan kussa da kızılcık şerbeti içtim” dedirtiyor anlaşılan. Yerinde kim olsa kendini ışık hızıyla bu anlamsız, adaletsiz sürecin dışına atardı.  Ama onun bunu yapamayacağını dahası yapmayacağını biliyoruz. Yıldırım’a bakınca liderinden aldığı her şeyi hiç düşünmeden liderine geri veren, teslim eden sadık bir yol arkadaşı görüyorum. Çeyrek asır önceİstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde ‘genel müdür’ olarak başlayan siyasi yolculuğunu İstanbul Büyükşehir Adayı olarak noktalamaya hazırlanan sadık bir yol arkadaşı…