GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ANADOL
YAZARLAR
12 Mart 2021 Cuma

12 Mart 1971

Bundan 50 yıl önce bir Cuma günüydü. Aynen bugün olduğu gibi. TRT’nin 12 Mart 1971 13.00 haber bülteninde spiker cümleleri vurgulamaya özen göstererek ordunun verdiği muhtırayı okuyordu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyicioğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur verdikleri muhtıra ile Türkiye’nin içinde bulunduğu anarşi ve kardeş kavgasından Hükümet ve Parlamentoyu sorumlu tutuyorlardı. Komutanlar Atatürkçü ve inkılap kanunlarını uygulayacak inandırıcı bir hükümetin kurulmasını istiyordu. Bu istekleri gerçekleşmediği takdirde doğrudan idareye el koymaya kararlı olduklarını da tüm ülkeye duyuruyorlardı.

***
Aynı gün Başbakan Süleyman Demirel, istifasını Cumhurbaşkanına sunuyordu. Ertesi gün ülkedeki solcu ve devrimci çevrelerin muhtırayı alkışlayan bildirilerine tanık olundu. Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), Türk Milli Gençlik Teşkilatı (TMGT), Türk Hukuk Kurumu, Mimar ve Mühendis Odaları, Türk-İş, Maden-İş Sendikası, Türk Kadınlar Birliği ve birçok örgüt destek bildirileri yayınlıyorlardı. Dev-Genç Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü ordunun tutumunu olumlu buluyor, girişilecek bütün devrimci atılımın yanında olduğunu söylüyordu.

18 Mart 1971 günü CHP Grubundan Nihat Erim partisinden istifa etmiş ve kendisine Başbakanlık görevi verilmişti. Bir gecede “bağımsız” ve “tarafsız” kimliğe bürünen Erim, hükümeti kurma çalışmalarına başlamıştı bile… Onun kuracağı hükümete destek devam ediyordu. TÖS İkinci Başkanı Dursun Akçam, “Bizim gerici parlamenterizmden beklediğimiz hiçbir şey kalmamıştır” diyordu.

Ülkedeki sağ yelpaze ise tam bir suskunluk içindeydi. Bırakalım cuntaya karşı çıkmayı, tam anlamıyla kayıp rolü oynuyorlardı.

Sol yelpazedeki yoğun desteğin dışında bu oluşuma ve muhtıraya karşı çıkan iki grup vardı. Biri Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Behice Boran, diğeri de CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit’in öncüsü olduğu “Ortanın Solu” hareketi. Nitekim 21 Mart 1971 Pazar günü Bülent Ecevit, muhtıranın ortanın solu hareketi ve kendisine yöneldiğini, bu konuda Genel Başkanı İsmet İnönü ile ters düştüğünü ve bu nedenle Genel Sekreterlik görevinden istifa ettiğini açıklıyordu. Ecevit’le birlikte CHP MYK üyeleri de görevlerini bırakmışlardı.

***

Muhtıradan sonra pusuya yatan Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel tam bir sessizliğe bürünmüştü. Ama kavga CHP içinde başlıyordu. CHP milletvekili, senatörleri ve örgüt tam anlamıyla ikiye bölünmüştü. Ecevit ve arkadaşları Erim hükümetine güvenoyu verilmesine karşıydılar. İnönü’ye bağlılığını sürdürenler de tam tersine bir tutum içindeydiler. Esprileriyle ünlü politikacı Osman Bölükbaşı durumu çok güzel açıklıyordu: “Azrail Adalet Partisine girdi, cenaze Halk Partisinden çıktı!”

CHP içindeki çatlak büyürken, Erim Hükümeti gerçek kimliğini ortaya çıkarıyordu. 23 Nisan 1971 günü Başbakan Nihat Erim sıkıyönetim ilân edildiğini açıklıyordu. Erim “Alınan tedbirler balyoz gibi kafalarına inilecektir” diyordu. Kafalarına inilecek olanlar solculardı. Dev-Genç Başkanı Ertuğrul Kürkçü, “Erim’in iktidara getirilmesindeki asıl amaç ortaya çıkmıştır” diyordu ama artık iş işten geçmişti.

Gelişmeleri uzatmaya bu yazının kapsamı uygun değil elbette. 12 Mart 1971 olayını, Filmi Geriye Sarınca adlı kitabımda ayrıntılı biçimde anlatmıştım. Sonrası? Sonrası tam bir karabasan! Ankara, İstanbul’da ilân edilen sıkıyönetimler… Muammer Aksoy’dan, Mümtaz Soysal’a uzanan gözaltılar, askeri cezaevleri ve davalar. Binlerce gence yapılan işkenceler. Mamak cezaevindeki eşi benzeri görülmemiş zulüm… Bir tek can almamış, gençliğinin baharında yurtsever öğrenci liderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamları… Koyu bir faşizm altında inim inim inletilen bir ülke…

***

Artık muhtıraya karşı çıktığı için kınanan Ecevit ve kadrosunun haklılığı anlaşılmıştı. CHP içindeki kavga keskinleşmişti. Ortanın Solu kadroları, aynı zamanda darbecilerle, cunta ile başa baş dişe diş mücadele ediyordu. İnançlı CHP üyeleri, delegeleri, ilçe, il yöneticileri sıkıyönetimlere karşı zindanlarda, mahkemelerde, cezaevlerinde sınavdan geçiyorlardı.

CHP içindeki genç ve diri kadro sonunda galip gelmiş, Bülent Ecevit, İnönü’ye rağmen Genel Başkan seçilmişti. CHP 1973 seçimlerine bu kadro ile girmiş, tahminlerin aksine birinci parti olmuştu. Başbakan Bülent Ecevit’in kurduğu CHP-MSP koalisyon hükümeti ABD’ye rağmen afyon ekimi yasağını kaldırmış, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtını gerçekleştirmişti.

***

Günümüzde bir “darbe” edebiyatı almış başını gidiyor! Adeta darbe fetişizmini yaşıyoruz. Her taşın altında darbe aranıyor. Olmayan ve olmayacak darbelerle gölge boksu yapılıyor. Amaç, salgını, işsizliği, açlığı ülke gündeminden saklamak!

Eyyy darbeyi dilinden düşürmeyenler! CHP 12 Mart darbesine karşı göğüs göğüse çarpışırken sizler neredeydiniz? Nerelerde tam siper yatıyordunuz? Bugün “Her darbenin arkasında CHP var” diyerek algı operasyonu yapıyorsunuz.

Aklıma İsmet Paşa’nın ünlü sözü geliyor: “Hadi canım sen de!”