GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ARI
YAZARLAR
10 Ağustos 2021 Salı

101. Yılında Sevr…

Bugün, 10 Ağustos 2021…

Tam 101 yıl öncesine gidelim.

10 Ağustos 1920 günündeyiz.

O gün, Türk Ulusu’nun varlığını hedef alan ve onu tarihten silmeyi amaçlayan Sevr Antlaşması imzalandı.

Bir yanda İtilaf Devletleri,

Öteki tarafta sanki tarihin huzurunda yargılanıyormuş gibi Osmanlı Devleti.

Ve emperyalist devletler Osmanlı Devleti’ne Sevr’i dikte ettiriyorlar.

Güya antlaşma; amma ne antlaşma!

***

Batı Anadolu Yunanistan’ın; Doğu Trakya da Yunanistan’ın…

Marmara Bölgesi’nde İngiltere…

İstanbul işgal altında…

Ve Güneydoğu’da Fransa, Güney’de ta İzmir’e kadar uzanan bölgede İtalya…

Bir Kürdistan kurulması da gündemde…

Karadeniz’le ilgili bir hüküm yok ama Rumlar da boş durmuyor ki; bir Pontus devleti kurmuşlar, aht etmişler…

Osmanlı Hükümeti ise, İç Anadolu’da kurulacak bir Türk Sultanlığı’na razılar.

Güya denizlerden yoksun; her yandan düşman devletlerle çevrilmiş bir Türkiye’nin yaşamasına izin verecekler.

İnanana bin bir gece masalı.

Ancak görülüyor ki, bu proje yüzlerce yıl Türkler’i Avrupa’dan ve Anadolu’dan atmayı hedefleyen emperyalist oyunların son perdesi.

Türk’ün varlığına son veriliyor.

Bu konuda batı öylesine kararlı ki; örneğin Lloyd George Türkler’i uygarlık düşmanı bir kavim olarak nitelerken, Çlemenceau onları geldikleri yere, Çin Seddi’nin gölgelerine kadar kovmaktan söz ediyor.

Bir Türk düşmanlığı ve ırkçılığı ki deme gitsin!

Türk ise, emperyalizmin karşısında yüzyıllardır süregelen husumetlerin hesabını vermeye zorlanıyor ve bütün emperyalist dünya başına çöreklenmiş, kan istiyor kan!

***

Ancak ne oldu?

Anadolu’da milli mücadele başlamış, 28 Ocak 1920 tarihinde Misak-ı Milli ilan edilmiş ve asgari ölçüde bağımsızlığın koşulları bütün dünyaya deklare edilmişti.

Milliyetçi Kemalistler, Sevr’i doğduğu gün yok hükmünde saydılar ve tanımadıkların bütün dünyaya ilan ettiler.

Osmanlı Hükümeti ise, Sevr’in kabul edilmesi için Anadolu’da bağımsızlık mücadelesi başlatmış olan yurtseverlere her türlü baskıyı uygulamaktan geri kalmıyordu. Mustafa Kemal ve yandaşlarını dine karşı gelen, dağ başında eşkıyalık yapan zındıklar ve çapulcular olarak nitelendiriyor ve katledilmelerinin dinen vacip olması gerektiğini fetva ve fermanlarla Anadolu’ya ilan ediyorlardı.

Mustafa Kemal’i ve arkadaşlarını öldürmekle Müslümanların dini bir görev yerine getireceklerini anlatıp duruyorlardı.

Daha da ötesi bu fetva ve fermanları İngiliz uçaklarıyla Anadolunun köylerine ve kasabalarına dağıtıyorlar, milletin yurtsever çocuklarını dini duyguları yönüyle istismar ederek, bağımsızlıkçılara karşı direnişe, kalkışmaya ve kıyama davet ediyorlardı.

Osmanlı Hükümeti Sevr’i kabul etse de ulus, kendi bağrından çıkan bir tarihi kahramanın liderliğinde bütün emperyalizme kafa tutarak bir bağımsızlık savaşı başlattı.

Parolası o günden bugüne her Türk çocuğunun ruhuna işledi:

“Ya bağımsızlık, ya ölüm!”

Bu soylu mücadele zaferle sonuçlandı.

***

Sevr’i Türkler’e kabul ettirmek isteyen Lloyd George’lar, Clemenceau’lar, Lord Curzon’lar, Venizelos’lar o özgürlük tutkunu kahramanın önünde diz çöktüler ve kılıcının karşısında boyunlarını eğdiler.

O gün de bu soylu direnişe inanmayanlar vardı, bugün de var.

Maalesef; ah maalesef…

Gerçekten ne acı, ne esef verici.

Daha da ötesi; “Keşke Yunan galip gelseydi!” diyenler de var.

Bu güruh, artık onlara ruh hastası mı demek lazım, yoksa aklını yitirmiş kişiler mi bilemiyorum; ancak neyin kinini taşıyorlarsa, bir türlü Lozan’ı içlerine sindiremediler de Sevr özlemini dile getirecek kadar da alçaldılar.

Bunların örnekleri çok, tek tek ele almaya gerek yok.

Ama şunu bilelim: Türk bağımsız yaşayamazdı, yaşamadı da.

En aşağı yedi bin yıllık tarihi ona bu rahatlığı vermiyor, vermez, veremez…

Sevr, Mustafa Kemal Paşa’nın ordularının kılıçlarının darbeleri altında paramparça olmuş ve yerine 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan ikame ettirilmiştir.

Birincisi yenilginin, ikincisi zaferin ta kendisidir.

Birisi yok oluşun, öteki yeniden dirilişin adıdır.

Bugün genç kuşaklarımız Sevr’i ve onun koşullarını yeniden yeniden gözden geçirmeli, kurulan tuzağın biçim değiştirmiş modern versiyonlarını görmeli ve bu tuzakları tıpkı her biri bir Atatürk olarak tarihin çöplüğüne atmalıdır.

Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma ülküsü, önce ülkesinde tam bağımsız olmasıyla başlayacaktır…