GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
İhsan Özbelge ÖZDURAN
YAZARLAR
18 Şubat 2024 Pazar

'İnsanoğlu ziyandadır'

2024 yılının takvim sayfaları 13 Şubat tarihini gösterdiğinde…

Erzincan’ın İliç kasabasında Çöpler altın madeninde meydana gelen faciada dokuz vatandaşımızın toprak altında kaldığı haberi gündeme düşer düşmez…

Dilimden dökülüveren ilk cümle bu oldu nedense…

Yıllardır memleketin altını oydular ve de altını üstüne getirinceye kadar da azimle çalıştılar!

Sonra…

Bu gibi büyük çevre felaketlerine en anlamlı vurguyu yapan, hep bildiğimiz o Kızıldereli atasözünü hatırladım…

Ve ders niteliğindeki her bir kelimesi üzerinde düşündüm uzun uzun…

“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”

***

Ve memleketi üzüntüye boğan bu konudaki haberlere kulak kesilip, bu vahim olayın acı gerçeklerine akıl erdirmekten aciz halimle…

“5N 1K” yöntemi ile… Ne, Nerede, Nasıl, Neden, Ne zaman ve Kim sorularına yazılı kaynaklardan cevap bulmaya çalıştım…

***

Kanadalı Alacer Gold ve Çalık Holding ortaklığında, yaklaşık on beş yıl kadar önce kurulan Çöpler altın madeninin Türkiye’nin ikinci büyük altın madeni olduğunu…

Erzincan ili İliç ilçesinin Çöpler köyünde bulunduğunu…

Tüm Mezopotamya ovasını besleyen, suyu içilebilir bereketli Fırat nehrine sadece 350 m kadar uzaklıkta olduğunu… 

Bölgenin can damarı Fırat nehri havzasında bulunan bu maden sahasının açılabilmesi için köyün daha uzak bir yere taşındığını…

Anagold Madenciliğin işlettiği bu madenden yılda 6- 6,5 ton altın elde edildiğini…

Bölge halkına yarattığı istihdam nedeniyle o bölgenin kalkındığını…

Geçtiğimiz yıllarda izin verilen kapasite artışı ile o nispette kapasitesi büyüyen siyanür ve asit havuzlarının milyonlarca ton zehir depoladığını…

Ve bu zehirli kimyasalların havaya, suya ve toprağa karışması ile…

Bu gibi yabancı maden şirketlerinin günlük rutin faaliyetleri ile dahi…

Çevreye yaydıkları zehirli kimyasallarla bölge illere dahi her an çok büyük zarar verdiğini esefle öğrenirken…

Bu çevre katliamının bir kazananı olabilir mi? Sorusuna cevap bulamıyorum.

Beni çok etkileyen… Asr suresinin “İnsanoğlu ziyandadır” ayeti düşüyor usuma…

Ve… Külliyen zarar yazan bu çevre katliamının…

Sözümona kazananının, kim/ kimler olduğunu da düşünmeden edemiyorum.

***

Ve yaşanan bu büyük çevre felaketi ile ilgili olarak televizyon kanallarında  saat başı verilen haberlerde…

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar tarafından yapılan açıklamada…

On milyon ton siyanürlü toprağın yüzlerce dönüm alana yayıldığını…

Ve… Bu alanda dokuz vatandaşımızın arama çalışmalarına devam edildiğini…

Çevreye yayılan bu zehirli toprağın temizleme çalışmaları için yaklaşık 400.000 kamyon gerektiğini belirtilmekte olsun…

Böylesine zehirli bir atmosferde maske takılmasına gerek var mı, yok mu? Gibi bir saçma polemiğin yaşandığı o an…

1986 yılında yaşanan Çernobil patlamasından sonra nükleer sızıntının zararlı olmadığını halka kanıtlamak için

O dönemin Sanayi ve Teknoloji Bakanının ekranlar karşısında keyifle çay içişi gözlerimin önünde canlanırken..

Yüzyıllardır bizlere yurt olan bu kadim toprakların büyüklüğü karşısında…

Hangi görevlerde bulunursa bulunsun insanoğlunun faniliğini düşünüyordum. 

***

Ve 1992 yılında Bergama’da siyanürle altın aramalarına karşı ülkede ilk ekolojik direnişi başlatan…

Üzerinde çizgili pijaması ile Hopdediks namı ile tanınan o Ege insanın, köylüleri ile birlikte siyanürlü altın madenciliğine karşı o efe duruşlarını..

Zeytinlerini, çamlarını, ormanlarını ve kısaca tüm canlıların sağlığını tehlikeye atacak siyanürlü altın aramaya karşı o kararlı direnişlerini…

O günleri yaşayan emsallerim gibi ben de gayet net hatırlıyordum.

Ve… Boğaz köprüsüne kadar uzanan bu ilk ekolojik direnişin…

Kaz Dağlarından Akbelen ormanlarına kadar yurdun dört bir yanında çevre bilincine atılmış bir işaret fişeği olarak değerlendirerek…

Ve bugün yaşanan bu ekolojik felaketlere karşı otuz sene öncesinden yapılmış bir ihtar olduğu bilinci ile…

Bugünleri yaşayan karar vericilerin…

Dünü bugünle kıyaslamalarını ve yarınlar için sağlıklı kararlar almalarını temenni ediyorum.

Ve hassaten… Günlerdir, toprak altında kalan dokuz vatandaşımıza  bir an önce selametle ulaşılmasını diliyorum...

Dört bir köşesi delik deşik edilen, altı üstüne getirilen bu güzel vatanımıza çok büyük geçmiş olsun diyorum.

Ve konunun vehametini tekrar tekrar okunası o Kızıldereli atasözünde buluyorum.

“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”