GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Sesimi duyan var mı?
28 Ağustos 2019 Çarşamba 00:00

Sesimi duyan var mı?

Hanzade Ünuz sordu, İzmirli karikatürist Ömer Çam yanıtladı.

Şaka gibi…

Ama yazık ki, gerçek.

Neden?

Çünkü Türkiye’de ve hatta İzmir’de yaşıyoruz.

Karikatür sanatçısı Ömer Çam’ın öyküsü…

Neredeyse Nasrettin Hoca fıkrasını andırıyor.

Duyunca inanamıyorsunuz, insanın aklı almıyor.

54 yaşında İzmirli karikatürist Ömer Çam’a arkadaşları…

“Ödül Canavarı…” diyor.

Çünkü bugüne dek 35 uluslararası karikatür ödülü kazandı.

70 ulusal ödülü var.

Yüzlerce rakibini geride bıraktı, İtalya’da üç kez birinci oldu örneğin.

Çin'de, Romanya'da, Portekiz'de, Brezilya'da da kazandığı birincilikler var.

Peki bu dünya çapındaki birinciliklerin sevincini yaşayabildi mi?

Ömer Çam diye adı anons edilip, ödülünü kaldırabildi mi?

Hayır.

Aldığı 35 uluslar arası ödülde bir kere bile gidip yurtdışında İzmir’i temsil edemedi.

Birincilik kazandığı ödül törenlerine katılamadı.

Çünkü yurtdışına gitmek için maddi bir destek bulamadı.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde grafiker olarak çalışan Ömer Çam…

Tırnaklarıyla, tırmalayarak var olmuş bir sanatçı…

Evli ve iki çocuk babası bir emekçi.

Yalın, kendi halinde hayat öyküsüne baktığınızda…

Alın teri ve başarı görüyorsunuz…

Gel gelelim eğer İzmir’de iseniz…

Sessiz sakin bir sanatçıysanız…

Havalı korna takılmıyor, kimseye yaranmaya çalışmıyorsanız…

İşiniz gerçekten çok zor.

Bu bize özgü bir hikaye.

Topçulardan ve popçulardan sesini duyuramayanların hikayesi…

Otoritelerin baş tacı ettiği İzmirli sanatçı Ömer Çam, dünyaya sesini duyuruyor.

Ama ne Türkiye’de, ne de İzmir’de sesine kulak veren olmuyor.

“Sahipsiziz” diyen sanatçı…

Değil hayalini kurduğu yurtdışı sergisini açmak…

Kazandığı birincilik ödülünü almaya bile gidemiyor.

Dışa açılmak isterken içeride kilitli kalan…

Karikatür sanatçısı Ömer Çam, sessiz başarılarıyla karşınızda…

 

-Karikatür çizmeye nasıl başladınız?

Benim baba tarafım eski Yugoslavya göçmeni. Amcalarım köyde yaşarken çok güzel desenler resimler çizer, pazarda satarlarmış. Babam anlatırken hep merak ederdim, çizmek nasıl bir şey acaba diye. İlkokul öğretmenim resimlerime bakıp, "Senden iyi bir şeyler olur" demişti. Ben çizmeye o yıllarda başladım. Meslek lisesinde rapido kalemi kullanmayı öğrendim. Çınarlı Endüstri Meslek Lisesi'ndeki hocalarım, senin makine parçaları pek makine gibi değil karikatür gibi oluyor diyordu. Karikatür de rapido kalemiyle çiziliyordu.

-Karikatür dünyasına adım atış ne zaman oldu?

11 yaşımdaydım, Gırgır vardı o yıllarda. Sayfaları sarı sarı, çok hoşuma gitti. İlk Gırgır'ımı 11 yaşımda para verip aldım. Babam yakaladı, bu ne dedi. Baba bak, ben de buna benzer şeyler yapıyorum diye çizdiğim karikatürleri gösterdim. Boş ver oğlum bundan bir şey olmaz dedi.BİRİNCİLİKLE KAZANDI, BİRİNCİLİKLE BİTİRDİ

-Neler hayal ediyordunuz o yıllarda?

Küçük bir çocukken ancak ailenin ekonomik durumuyla paralel hayaller kurabiliyorsun. Karşıyaka Şemikler'de dar bir çevrede, sen de dar düşünüyorsun. Ben Bostanlı deresindeki Demirköprü'yü, Cem Karaca'nın söylediği Malabadi Köprüsü sanıyordum o yıllarda. O kadar dar bir çevrede yaşıyorduk, ne bir televizyon, ne radyo.

-Sonra neler oldu?

Meslek lisesinde makine ressamlığı bölümünden mezun olunca ailem beni evlendirecekti. Turyağ'da işçi olarak çalışmamı istediler. Bense üniversiteye gitmeyi kafama koymuştum. Güzel Sanatlar'a gideceğim, grafiker olacağım dedim. Gizlice sınava girdim ve 1987 yılında grafik bölümünü birincilikle kazandım. 99 not ortalamasıyla birincilikle de mezun oldum. O yıllarda Yeni Asır Gazetesi'nde Gıcık diye bir karikatür eki çıkıyordu. Oraya çizerek kazandığım para ile okudum, aileme de destek oldum. Güzel Sanatlar Fakültesi'nde okurken rahmetli Galip Tekin'lerle de Gırgır'da çizgi romanlar çiziyorduk.MARANGOZA GİTTİN Mİ?

-Oğuz Aral efsanesiyle tanışma nasıl oldu?

Oğuz Aral o dönem bugünün Tarkan'ı gibiydi, yüz binler okuyordu. İlk karikatürüme bakıp, "Sen marangoza gittin mi" dedi. GSF'de okuduğumu söyleyince, "Biraz daha oku" dedi. Oradaki arkadaşlar iyi ki böyle konuştu, sende kıvılcım görmese hiçbir şey söylemezdi diye teselli ettiler. Sonra usta çırak ilişkisiyle yetiştik. Her yayınlanan karikatürümüze para öderdi Oğuz Aral. Akbaba'nın kurucularından bir usta Eflatun Nuri'nin çırağı oldum. Türk karikatürünün kilometre taşlarındandı. Emekli olduktan sonra İzmir'e yerleşmişti. Bizim de o yıllarda yontulmaya ihtiyacımız vardı. Bize çok katkısı oldu, emek verdi.

-Gırgır'da ilk karikatürünüz ne zaman çıktı?

13 yaşındaydım, mektupla göndermiştim karikatürümü. Gırgır'ın kapısından ilk içeri girdiğimde ise 18 yaşında olmuştum. 13 yaşımdan beri karikatür çiziyorum, yaşım olmuş 54 hala çiziyorum. İnanın gece uykumdan kalkar not alır, çizerim. Karikatür geçmeyen bir hastalıktır.

-Kimlerle arkadaştınız Gırgır ekibinden?

Gırgır ve Leman’da Galip Tekin, Mehmet Çağçağ, Gani Müjde, Hasan Kaçan, Bülent Arabacıoğlu, Latif Demirci vardı. Gırgır’da da birçok ortak esprili karikatür çizmiştim.KARİKATÜRİST MAYDANOZ OLMALI

-Karikatüristler nasıl kişilerdir?

Karikatürist çok meraklı olmalı. Maydanoz olma derler ya, tam tersine maydanoz olmalı. Karikatürist karşısındakinin dalga boyunu ölçer. Gözleri fıldır fıldır, antenleri açıktır. Sürekli kaydeder, halkından beslenir. Karikatürist karşılaştığı olaydaki bilinmeyeni yani biricik olanı, gizli özneyi bulur. O biricik şey mizahtır işte. Tek kurşununun var, gözün her olayda gizli özneyi arar. Gizli özneyi bulan karikatürist olur. Karikatüristin sezgisi de, duygusu da çok güçlüdür.

-Gizli özne nasıl bulunur?

Karikatürde altın vuruş yapmak zorundasın. Iskalarsan karikatürist olamazsın. 20 sayfalık yazıyı, saatlerce yapılan bir konuşmayı bir karede anlatmalısın. Vurdun vurdun, aksi takdirde o espriyi kaçırırsın. Bu başka hiçbir sanatta yoktur. Çevreyi, gündemi izlerken sürekli süzgeçten geçirirsiniz. Karikatüristlerin kafası hep çok meşguldür. Hatta bazen eşim bana sen şimdi burada mısın diye sorar. Karikatür çok zevkli ama çok da zahmetlidir. Hele şu an Türkiye'de çok riskli bir uğraş. Otokontrol çok fazla gelişti.

OTOKONTROL ARTTI

-Sansür mü var?

Türkiye'de düzenli olarak bir gazetede karikatür çizen sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Oysa Karikatürcüler Derneği'ne kayıtlı kişi sayısı 800. Ben 18 yaşımda Turgut Özal'ı, Süleyman Demirel’i, Ecevit’i gayet rahat çiziyordum. Şimdi Tayyip Erdoğan'ı çizmek için 20 kere düşünülüyor. Otokontrol eskiye göre çok arttı. İfadeni kısıtlamak zorunda hissediyorsun. Yabancı karikatürist arkadaşlara bakıyorum, adamlar o kadar serbest ki. Ülkelerindeki siyasiler çizerlere “eleştirel bir siyasi karikatür “ olabilir -o öyle düşünmüştür- diyerek hoşgörüyle bakılıyor.

-Karikatür çizerek yaşamak, para kazanmak mümkün mü?

Tercih ederdim şüphesiz. Ama şu anda öyle bir mecra yok. Türkiye'ye gelen yabancı karikatürist jüri üyeleriyle sohbet ettiğimizde bizdeki mizah dergilerini gördüklerinde çok şaşırdıklarını, Türkiye'de bu kadar iyi karikatürist olduğunu bilmediklerini söylüyorlar. Başka işlerle hayatımızı sürdürdüğümüzü söyleyince iyice garip geliyor onlara.

-Hayatınızı nasıl kazanıyorsunuz?

İzmir Büyükşehir Belediyesi Tanıtım Şube Müdürlüğü’nde grafiker olarak çalışıyorum.TÜRKİYE’DEN BİR ÇIĞLIK GİBİYİM

-Karikatürlerinizle aldığınız 100’e yakın ödül, çok sayıda birincilik var ...

Yurtdışında 35’e yakın ödül aldım, İtalya'da üç defa birinci oldum. Çin'de, Romanya'da, Portekiz'de, Brezilya'da birinciliklerim var. Ulusal çapta 70'a yakın ödülüm var. Arkadaşlarım bana ödül canavarı diyor. Çok üretken biriyim. Kendimi daha fazla nasıl yaratıcı ve değişik çizebilirim diye sürekli olarak araştırıyorum, deniyorum. Bunun sonucunda ödüller de geliyor. İnanın aldığınız ödülden çok o yarışmanın kataloğunda karikatürünüzün yayınlanmış olması, derece almanızın adrenalin etkisi çok çok daha fazla. Dünyaya seslenmiş, ben de varım demiş oluyorsunuz. Türkiye'den çıkan bir çığlık gibi hissediyorsun kendini.

-Son aldığınız ödüller hangileri?

Konak Belediyesi'nin düzenlediği İzmir konulu uluslararası karikatür yarışmasında mansiyon aldım. Bütün dünyadan toplam 600 eser katılmıştı, birinci Ukrayna'dandı. Önemli olan ortak bir dille bütün dünya insanının anlayabileceği bir İzmir çizmek. İnsanlar İzmir'i nasıl biliyorlar, ben nasıl biliyorum? Ben İzmir'in bir sevgi yumağı olduğunu anlatmak istedim. Özgür olduğunu, bir deniz kenti olduğunu, İzmir'de deniz ve karanın birleştiğini anlatmak istedim. Denizi çıkarırsan İzmir hiçbir şey ifade etmez.

İzmir'in çok özgün bir kent olduğunu anlatmak istedim. Bu sene en son aldığım ödüllerden ikisi de Türkiye’den; birincisi Antalya Organize Sanayi Bölgesi’nin düzenlemiş olduğu “Geleceğin Fabrikaları” konulu karikatür yarışmasıydı. Burada birinci oldum. İkincisi de Uluslararası Nasrettin Hoca Karikatür yarışmasında aldığım “Çankaya Belediyesi Özel Ödülü” .

SAHİPSİZİZ…-Bakanlıktan ya da yerel yönetimlerden herhangi bir destek alabiliyor musunuz?

Çoğu sanat dalında olduğu gibi bu ülkede sahipsiziz. Her şeyi kendiniz yapmak zorundasınız. Geçtiğimiz yıllarda Konak Belediyesi'nin düzenlediği ulusal bir portre karikatür şenliği vardı. İspanyol ve Yunan çizerler katıldılar. Nasıl geldiniz Türkiye'ye diye sordum. O ülkenin Kültür Bakanlığı, bölgeye ait yerel yönetimler veya sivil toplum örgütlerinin desteğiyle geliyorlar. Örneğin ben sanatın beşiği İtalya'da, İngiltere'de sergiler açmak ülkemi ve çizgilerimi tanıtmak istiyorum. Ama yetkili kurum ve kişilerden hiçbir destek göremiyoruz. Uluslararası ödüller aldığım yarışmalarda bana artık senin dışa açılman lazım diyorlar. Nasıl açılacaksın ki?

-Ödüllerinizi almak için yurtdışına gidebiliyor musunuz?

Kendi masrafını kendin çekmek zorundasın, çoğuna gidemiyorsun.

-Siz birincilik ödüllerinizi almak hiç yurtdışına gidemediniz mi?

Hayır, hiç gidemedim. Çeşitli derecelerde 35 kadar uluslararası ödül aldım, ilk üçe girdiğim yarışmaların hiçbirinde ödülümü teslim almaya gidemedim. Yurtdışındaki törenlere katılamadım. İtalya'da birinci oldum, adamlar gelin diye çağırıyorlar. Gel de, nasıl gel. Uçak bileti fiyatlarını sordum, baktım gidiş geliş ödül miktarını bile geçiyor, olmadı ... Bana neden gelmiyorsun diye soruyorlar. Bir sorun çıktı diye geçiştiriyorum. Kaçıncı yüzyıldayız, neleri konuşuyoruz ama bizde böyle. Çizgilerim, düşüncelerim dünyada yer buluyor ama ben fiziken gidemiyorum. Sergi açamıyorum, destekleyecek ön ayak olacak bir yer yok. Bugüne dek bulamadım.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Yeşim Yucal
 30 Ağustos 2019 Cuma 07:46
Sayende ne kadar kıymetli insanları öğreniyoruz. Karikatür çok sevdiğim bir sanat dalı olduğu halde hiç bilmiyordum. Belki bu röportajdan sonra farklı şeyler olur Ömer Çam için. Kendisine ve sana teşekkürlerimizle...
 Seyide Görmenoğlu
 28 Ağustos 2019 Çarşamba 22:37
Muhteşem bir röportaj.... Hanzade cim yüreğine sağlık.. Başarılı özel ve hakkını bulamayan Güzel insanlarımızın... Sesini duyurmaları gerek...... Hoş Duyan az olsa da.... Başarıya kucak açılmalı ki...Öne çıksın...
 Cemalettin Guzeloglu
 28 Ağustos 2019 Çarşamba 18:59
Güzel söyleşi olmuş. Başarılarının devamını dilerim.
 Lombak
 28 Ağustos 2019 Çarşamba 13:42
Anahtar kelime "halkından beslenir". Pek çok kişiye ders niteliğinde. Anlayana...
 Uğur nihal
 28 Ağustos 2019 Çarşamba 11:56
Maalesef yurdumuzda başarılı olanların değerine kıymet verilmiyor bilinmiyor basında yardımcı olmalı yazar kızımız Hanzade hanıma bizi böyle güzel insanlarla bilgilendirdiği İçin teşekkür ederim Kalemine sağlık
Diğer Röportajlar