GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Buca'da hayatları değiştiriyoruz...
30 Ekim 2017 Pazartesi 00:00

Buca'da hayatları değiştiriyoruz...

Buca Belediye Başkanı Levent Piriştina gazeteciler Fatih Yapar, Mehmet Karabel, Hanzade Ünuz ve Mehmet İşler’in sorularını yanıtladı.

Hızlı hızlı konuşuyor, neşeli, doğal ve genç.

40 yaşın tüm enerjisi, sabırsızlığı ve heyecanını taşıyor.

Tanıdık bir isim...

Sanki ailemizden biri gibi.

Levent Piriştina.

Piriştina soyadını İzmir’e kazımış efsane Başkan Ahmet Piriştina’nın oğlu.

Zor bir göreve seçildi, CHP’den Buca Belediye Başkanı oldu.

 “Babamı Başkan seçildikten sonra anladım” diyor...

40 bin kaçak konut, 500 bine yakın nüfus, mevcut borçlar ve birikmiş yığınla kent sorununu aşmak için var gücüyle çalışırken Büyükşehir’in, Aziz Kocaoğlu’nun elini omzunda hissediyor.

Sokakta, halkın içinde bir Başkan Levent Piriştina.

Dokunuyor, dinliyor, hatır soruyor.

Köşeli, klasik, standart bir Başkan portresi taşımıyor.

Instagramda da var, boya festivalinde de, sinemada da, pazarda da.

 “Başkanlığı keyifle yapıyor...”

Buca’da yaşanan gerginlikleri, diyalogsuzlukları “Düğümü düğün yaparak” çözdüğünü söylüyor.

Çalışmaktan değil, günde belki yüz kişiye “Maalesef yapamıyoruz” demekten yoruluyor.

Levent Piriştina’ya ve öncelik verdiği hizmetlere baktığımızda insanı görüyoruz.

Sosyal demokrat, kentli bakışı görüyoruz.

İnsan odaklı anlayışı görüyoruz.

Levent Piriştina’nın önceliği Buca’yı “Yeni başlangıçların kenti” yapmak.

Hayatlara dokunmak, imkanlar sunmak, beceriler kazandırmak.

Türkan Saylan Çağdaş Yaşam Merkezi ve Tarık Akan Gençlik Merkezi gibi örnek projelerle de bu hedefini çarpıcı şekilde başarmış.

İnsana saygının, işletme becerisinin ve kentli, sosyal demokrat anlayışın  parlayan örneklerini hayata geçirmiş.

İzmir’de, Türkiye’de ve hatta Avrupa’da olmayan bir konseptle kadınlar ve gençler için gerçek bir cennet yaratmış.

Levent Piriştina yeni başlangıçlar, yeni hedefler için  kararlı adımlarla yürüyor.

“Buca’da hayatlar değişiyor”...

TAKVİME UYGUN GİDİYORUZ

30 Mart 2019’da söz verdiğimiz işlerin yüzde 85’ini tamamlayacağız, takvimimize uygun gidiyoruz. Vatandaş uyardıysa, muhtar istemiyorsa, halkın böyle bir önceliği olmadığını anladıysak bazı projelerden vazgeçtik. 483 bin nüfus, 332 bin seçmen ve 300 milyon lira bütçemiz var. Bütçe bütün belediyelerin ortak sorunu, mali olarak alacaklarımız olsa da ülkenin mali tablosu nedeniyle tahsil edemiyorsunuz. Alacaklarımız gırla ama vatandaşın durumu yok, emlak vergilerini toplayamıyoruz. Buca Belediyesi’nin 40 milyon lira kadar borcu var ama emlak vergilerinden de 85 milyon alacağımız var, nasıl alacağız? Hayati bazı işler için şimdi yasalar müsade ediyor okullara, camilere katkı koyuyoruz ama bütçesi verilmiyor. Yaptığımız bu işler çok faydalı ama bütçesi yok. Personel giderleri de bütçemizin yüzde 70’ini kapsıyor.

40 BİN KAÇAK KONUT VAR

Buca maalesef 30 yıldır plan notlarıyla yönetilmiş, hiç imar planı yapılmamış. Dolayısıyla biz iki yıl önce çalışmalarımızı parsel ya da ada bazlı yapmak yerine bölge bazlı yapmak üzere yola çıktık. Buca’yı ona böldük, köyler hariç 43 mahalle üzerinden Buca’nın imar planını yapıyoruz. Buca’nın başka kurtuluşu yok, 40 binin üzerinde kaçak konut var. Kamu arazileri, kişi başına düşen yeşil alan, sağlık ocakları, eğitim ve dini tesisler gibi çağdaş ve güvenli yaşamın olmazsa olmazlarını kente kazandırmak için planlama şart.

KOCAOĞLU’NDAN BÜYÜK DESTEK

Bizim bir iddiamız vardı, Buca’yı Türkiye’ye benzettik. Ülke zenginliklerinden nasıl Doğu ve Batı aynı parayı almadıysa Buca da maalesef 40 senedir İzmir’in zenginliklerinden yeterli katkıyı alamamış. Ben üçbuçuk yıldır Aziz Bey’den bu desteği alarak bu uçurumu kapatmaya başladım. Bu dönem Buca Büyükşehir’den olağanüstü katkı ve destek alıyor. Bunu ben olduğum için değil Buca’nın ihtiyacı olduğu için, geçmişten gelen ihmalleri gördüğü için yapıyor. Buca’nın bu yatırım atağına, Büyükşehir’in elinin değmesine çok ciddi ihtiyacı vardı. Tabii bunun devam da etmesi lazım, metro diyorsun 1.5 katrilyon lira. Buca İzmir’in en büyük ilçesi gündüz nüfusu bir milyon kişiyi geçiyor, daha metroyu konuşuyoruz. Buca’da bir değil, iki cezaevi var, kabristanlar var, denetimli serbestlik burada...

ÇEPERLERE POZİTİF AYRIMCILIK

Ekonomik katkı koymayan bu nüfus yoğunluğunda bizim pozitif ayrımcılığa ihtiyacımız vardı. Ben bu yüzden Aziz Başkan’ın kapısını çaldım ve olumlu dönüş aldım, o da ikna oldu. Buca’nın ihtiyacını ve aciliyetini iyi ifade ettiğimi düşünüyorum. Çünkü o da biliyor, 13 yıldır bu kentin belediye başkanı. Buca’da çeper dediğimiz bölgelerde 22 mahallemiz var. Göksu, İnönü, Gediz, Mustafa Kemal, Seyhan 40 sene tamamen yok sayılmış.  Çöp arabası dışında araba görmemiş, kamu hizmeti gitmemiş. Orada da biz pozitif ayrımcılık yaptık. Hizmet gidince, onun da parkı varsa, asfaltı varsa, arnavut kaldırımında yürüyorsa, onun da sokağı temizse toplumsal barış sağlanıyor. Büyükşehir’in de bu anlayışa destek vermesi işimizi çok kolaylaştırdı.  Hem biz verdik, hem Büyükşehir verdi. Daha çok kapanacak ara var, ben de bu desteğin artarak devam edeceğini biliyorum ve inanıyorum.

DÜĞÜMÜ DÜĞÜN YAPTIK

Göreve geldiğimizde Buca’da çok ciddi bir barış sorunu, huzur sorunu vardı. Kamu kurumlarının birbiriyle ilişkisi, ilçeyle ilin ilişkisi, belediye, sivil toplum örgütleri böyle genel kaotik bir gerginlik vardı. Hangi hedefi koyarsan koy, diyalog ortamı olmadan sonuç alamazsın görüşüyle yola çıktık. Biz insana değer veren bir anlayışla düğümü düğüne çevirdik. Düğüm vardı, düğün yaptık. Her düğümün farklı çözüm şekli vardır ama en önemlisi iyi niyet. Ben düğümlerin çözülmesinde karşı tarafın sizin iyi niyetinize inanmasını çok önemsiyorum. Sizin iyi niyetinize inanılırsa çözülmeyecek düğüm yok. Biz iyi şeyler yapmaya geldik ve masaya da bu niyetle oturduk. Bu saygıyı, hoşgörüyü karşı tarafa gösterirsen hemen karşılığını alıyorsun. Buca’da biz bunun karşılığını hemen aldık. Bizim iyi olmamız bir tercih, inanç ve başarıya götüren bir yöntem. Biri sana kötü olursa da kötü olursun, bize iyi olana iyiyiz.

CHP’DEN MİSLİYLE KARŞILIK ALDIM

Bizim gücümüzü aldığımız ve buraya geldiğimiz konumun tek çatısı Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Bu yapıya, bu örgüte saygı duymadan plan program yapılması asla kabul edilemez. Gidersin o zaman bağımsız aday olursun. Sen kamuya gösterdiğin saygı ve hoşgörüyü partililerine gösterirsen onlar sana iki katını gösterir. Ben partime, beni CHP bayrağıyla bu göreve taşıyan partililerime o ilgiyi alakayı sevgiyi gösterdim, misliyle de karşılığını aldım. O zaman da ne kavga çıkıyor, ne de sürtüşme oluyor. 

“MAALESEF...”  DEMENİN YORUCULUĞU

Günde yaklaşık 12 – 13 saat çalışıyoruz ama bizi çalışmak değil stres yoruyor. Hep dert ile geliyor insanlar doğal olarak, ölüyor sana geliyor, doğuyor sana geliyor, ayağı takılıyor sana geliyor, spor için, okul  için, cami için sana geliyor. Bizim işimizin insan odaklı olması yoruyor, inanılmaz çok çalışıyorumdan ziyade işimizin niteliği yoruyor, yıpratıyor. Düşünebiliyor musunuz, bazen günde yüz kişiye “Hayır” dediğini… Psikolojin bozulur. 100 kere maalesef dediğini…  Günde 100 iş başvurusu geliyor, “Maalesef alamıyoruz, maalesef yapamıyoruz…” Psikolojiye bakar mısın? Zaten hiçbir şey yapmasan, ayağını uzatıp klimalı odada otursan “Maalesef yapamıyoruz” ile yine delirirsin. Çözemeyeceğin sıkıntıyı dinlemek çok yorucu oluyor. Yoksa çimleri biçmediler ise sıkıntı, çağırırsın park bahçeleri olur biter. Ama “Maalesef” demek manevi olarak çok yorucu.

HER ŞEY GENÇLER İÇİN

Tarık Akan Gençlik Merkezi’ni açtık biliyorsunuz, 18 – 29 yaş arasındaki üniversite öğrencilerine hizmet veriyor. Autocad program destekli bilgisayarlar, görme engelli bilgisayarı, kütüphane, ders çalışma odaları, ücretsiz çamaşır yıkama kurutma salonu, ücretsiz fotokopi, bowling, bilardo, kafeterya, sinema salonuna kadar ne ararsanız var. Gündüz 11.00’den gece 23.00’e kadar açık. Spor salonunda spor, zumba yapabilirsiniz ya da piyanonun başına geçip çalabilirsiniz. 9 bin 800 üniversite öğrencimiz üye oldu ve çok aktif şekilde kullanıyorlar. Biz de gençleri merkezimizde ağırlamaktan büyük memnuniyet duyuyoruz. Yeni gelen rektörümüzle de beraber ne yapabiliriz diye görüşüyoruz. Biz üniversitelilerin hayatını kolaylaştıracak işler yapıyoruz. Üniversitemizle sinerji içinde çalışıyoruz, hocalarımızla da tam bir işbirliği içindeyiz.

11 MİLYON LİRALIK DEV YATIRIM

Ayrıca 10 bin metrekare kapalı pazaryeri yapıyoruz. Eski pazar yerini çok işlevli yapmak istiyoruz, haftada üç gün pazar yeri  olacak, diğer günler otopark ve spor alanları olacak. Üst katında da dağınık halde bulunan sivil toplum örgütlerini toplayacağız. Bir açık hava sineması ve bin kişilik anfi tiyatro da olacak. 11 milyon liralık bir yatırım ve 2019’un ilk ayında açacağız. Hemen yanında 1.100 metrekare üzerinde 700 kişilik bir gösteri sanatları merkezini ise Büyükşehir ile birlikte ortak proje olarak yapacağız.

ANNELERE HAFTADA 12 SAAT SERBEST ZAMAN

Buca’da anneler üç ile altı yaş arasındaki çocuklarını açtığımız Pırlanta Merkezleri’ne haftada üç gün, üçer saat ücretsiz bırakabiliyor. Şu anda beş bin çocuğa sürekli hizmet veriyoruz. Çocuk geliyor arkadaş ediniyor, sosyalleşiyor. Ama biz esas olarak annesinin sokağa çıkmasına imkan tanıyoruz. Anneler kendine zaman ayırıyor, işlerini hallediyor. 27 öğretmen çalıştırıyoruz Pırlanta Merkezleri’nde. Kadınlara sağladığımız bu boş vakit onları yepyeni bir insan yapıyor. Kurslara katılıyorlar, haftada kendine 12 saat ayıran bir kadın yeni bir meslek, yeni bir hobi edinebiliyor.

KADINLAR DIŞARI ÇIKSIN

Bucalı kadınlara Türkan Saylan Çağdaş Yaşam Merkezi’ne gel spor yap, müzik yap, tiyatro yap, dans et diyoruz. Diksiyon kursuna, işaret dili kursuna katıl, takı kursuna gel diyoruz. Kuluçka makinası gibi olmasın, evden çıksın istiyoruz. Günümüzde kadına evden çıkma denirken biz “Aman evde olma, ticarette ol, siyasette ol, sokakta ol, mahallede ol” diyoruz. Siz isterseniz biz bu düzeni çok daha kolay değiştirebiliriz diye düşünüyoruz. O yüzden de kadınların kalbinde farklı bir yerimiz oluşuyor. Kadınların çalışkanlıklarını, tutumluluklarını sadece evde ana olarak değil bu gücü bir birey olarak da yaşadığı şehre, ülkeye vermesine imkan sağlamaya çalışıyoruz. Mutlu anne, mutlu meclis üyesi, mutlu belediye başkanı, mutlu müdür olsunlar istiyoruz.

KAYNAKLAR’DA MÜHÜR FEKKİ

Yerele verdiğimiz destekte Kaynaklar’ın başka bir önemi de var. Bölge baraj koruma havzasında olduğu için köylüyü kalkındırmanın ötesinde imar açlığının da önünü kesmeye çalışıyoruz. Kompos ve solucan gübre tesisi, doğa ve izcilik kampı, köy müzesi, üzüm bağları tesislerini yapma amacımız bölgeye tarım ve spor mantığıyla bakmamız. En azından 30 yıllık bir süreç planlıyoruz ama tam o esnada sanki çorak bir yermiş gibi Kaynaklar’da, Kırıklar’da taş ocakları meselesi gündeme getiriliyor. Biz tavrımızı koyduk, mahkemeye verdik. Şu an geri adım atıldı, inşallah kalıcıdır. Bölgedeki 88 kadar düğün salonu ile yasal işlemi de başlattık, mühürledik, yıkım süreci devam ediyor. Fakat inşaatı durdurup mühürlemene rağmen devletin mührünü kırıp devam ediyorlar. İnşaatı durduruyorum ama adamları durduramıyorum, ellerini kollarını sallayıp geziyorlar.

TEMBELLİK HASTALIĞI

Verilen sözün tutulmamasına çok ciddi tepki gösteriyorum. Ben hep derim ki, benim duymak istediğimi değil gerçekten yapabileceğinizi söyleyin. O zaman problem yok. Elinizden ne gelirse zorlayın ama o takvim o bütçe tutmadığı zaman tepkim çok sert olabiliyor, normal dışına çıkabiliyorum. Söz verilirken gerçekçi olunmasını istiyorum, iş konusunda bana gerçekçi yaklaşımlarla gelinmesini istiyorum. Bir de tembellik var tabii, bir hastalık. O da tahammül sınırlarımı zorluyor. Biz kent için bu kadar efor veriyorsak aynı gayreti ekip arkadaşlarımızdan da bekliyoruz. Farklı mazeretler üreterek bundan kaçınanlar oldukça canımızı sıkıyor.

KOSKOCA BAŞKAN DEĞİL KOSKOCA İNSAN

Sosyal medyayı yoğun kullanıyorum ama yediğin içtiğini paylaşmayı sevmiyorum. Ben hayata dair konuları paylaşmayı seviyorum, bizim de normal günlük hayatımız olduğunu gösteriyorum.Boya festivalinde su sıkıyorum, biri yorum yazmış, “Koskoca Başkanın haline bak” diye. Koskoca Başkan değil işte, koskoca insan. Bazı şeylerin yanlış anlaşılabilir diye on düşünüp bir paylaşıyorum. Okuduğum kitapları paylaşıyorum, yapma diyorlar. Sigarayı bıraktığımı paylaşıyorum, spor yaptığımı paylaşıyorum, insana dair güzel anları paylaşıyorum. Geçen hafta mesela kızım Damla ile evde Arda’nın Mutfağı’nı yaptık. Arda’ya meydan okudum ama arkadaşlar yayınlatmadılar.Tebessüm edilebilecek konuları paylaşıyorum. Seçmen de eski seçmen değil, seni sosyal medyadan da takip ediyor.

İZMİR’DE HER YER AHMET PİRİŞTİNA

Normal bir çocuğun babasına duyduğu özlem dışında bizde farklı zorluklar var. Herkesin babasını hatırladığı özel saatler vardır, balık tutmak, sinemaya gitmek gibi... Bizim için ise İzmir’de o kadar çok anı var ki, yola bakıyorsun, otobüse bakıyorsun, körfeze bakıyorsun, Karşıyaka’dan Bornova’ya gidiyorsun, Çeşme’ye gidiyorsun nereye gidersen git her yer Ahmet Piriştina benim için. Karabağlar’a git, Çiğli’ye git her gittiğin yerde ufak bir hatıran var, dinlediğin hatıralar var. O yüzden kabuğu sık sık kanayan bir hasret bizimki. Sık sık kabaran bir özlem. Yaptığım görev icabı da günde hiç yoksa sekiz on kere babamla ilgili bir şeyler anlatıyor. Kimse babasını unutmaz, herkes babasını konuşur ama biz de bu daha sık oluyor. Bu da özlemi çok artırıyor.

PİRİŞTİNA İLE KIYASLANMAK

Ahmet Piriştina’yla kıyaslanmanın hem avantajı, hem de dezavantajı var. Avantajı iyi bir tetikleyici, iyi bir kontrol mekanizması. Karşılaştırdıkları ve notlama yaptıkları şahıs başarılı olduğu için beni daha diri, daha dinamik, daha doğru işler yapmaya itiyor. Ama bazen de on dakika geç kaldığın bir yerde “Baban hiç geç kalmazdı, sen geç kaldın” deniyor. Bunu üzüldüğüm için söylemiyorum, düşünün insanlar ne ölçüde bir inanç ve bağlılık hissediyor ki, on dakikalık bir aksamayı bile babamla karşılaştırabiliyorlar.

BAŞKANLIK MOTİVASYONU

Babamın kamusal bir iş yaparken aldığı zevki hissediyordum. Ürettiği işlerin kamuya dair olmasının evde yarattığı hava bana yansımıştı. Ama babam Başkan diye ben de Başkan olacağım diye bir motivasyonum yoktu. Vefatından sonra yaşımız da biraz ilerleyip çocukluktan çıktığımızda yaşadığın sosyal çevre, aldığın eğitim daha sonrasında etkili oluyor. Aynısı Zeynep’te (kardeşi) olmadı, o tam tersini söyler, siyasetten uzak durur. Herhalde genetik yapıyla da ilgili biraz. 1989 seçimlerinde babam için afiş asarken polis bize müdahale ettiğinde annem akşam “Bu çocuğu böyle işlere bulaştırma” diyince babamın “Olur mu, şimdiden başlaması lazım” dediğini hatırlıyorum. Yaşım o zaman 11 henüz. Babam gibi hayatını toplumsal mutluluğa adamış bir insanın aman benim oğlum, benim yakınım bireysel mutluluk yaşasın,  toplumla ilgilenmesin diye bir anlayışı da olamazdı. Ama sonraki yıllarda babamla belediye başkanı olacağım, milletvekili olacağım diye de bir şey konuşmamıştık hiç.

TAKIM OYUNU ÖNEMLİ

Babamı örnek alma konusunda takım oyunu oynamak birinci sırada gelir. Yaptığın işi sevmek, konsantre olmak ve bunu bir takımla yapabilmek, insanları sevmek ve saymak diyebilirim. İyi görev  dağılımı yapmayı önemsiyorum. Önce buna niyet etmek gerekiyor, ardından gönlüzü ve kapınızı da açarsanız o boşlukları dolduracak ekip arkadaşlarını buluyorsunuz. Hala eksiğimiz vardır, bundan daha iyisi olmaz demek yerine iyi niyetle işi delege etme hazırlığında ve inancında olmak lazım. Ben bunu yaptığımı düşünüyorum. Buca’nın geçmişten kaynaklanan altyapı, üst yapı sıkıntıları, demografik yapısı, hızlı göç almış olması, kaçak yapı oranı gibi dezavantajlarını bir çırpıda çözmek kolay değil. O yüzden iyi bir ekip olması şart. Yalnız başına altından kalkabileceğiniz işler değil. Önemli olan işi güzel delege edip minimum aksaklıkta yürümesini sağlamak.

BELEDİYE SARAYINDA ZEHİRLENMEK

Ekip kurma dışında babamdan öğrendiğim çok kıymetli bir şey de halkın içinde olmak. Halkın içinde olmak çok iyi bir denetim mekanizması, sizi rehavetten alıkoyuyor. Belediye Sarayı çok büyülü bir yer, kahveni sekiz kişi getiriyor, herkes el pençe divan, yemek hazır. Orada bir zehirlenme söz konusu olabiliyor. Ama sokakta yanlışını yüzüne vurabiliyorlar, “Hala burası yapılmadı, hala ağaçlar budanmadı” diyor mesela. Muhtar, esnaf, taksici, berber herkes seni izliyor. Yaptığın her şeyin test edildiğini yarın karşılarına çıkacağını hatırlıyorsun. Sokakta halkın içinde olmayı bütün mevkidaşlarıma öneriyorum. Görevi üstlenmiş insanlar, ona görevi verenden ne kadar uzaklaşıyorsa icrada o kadar hata yapıyor. Halkın içinde olmak çok kıymetli, hata minimuma iniyor.

BABAMI BAŞKAN OLUNCA ANLADIM

Ben babamı hiç anlamazdım, eve gelirdi çok yorgun, çok kızmış... ”Baba neden yapıyorsun bu işi, bırak” derdim. Ama sabah oluyor evden çıkacağız, sokakta birileri “Başkanım Allah razı olsun, şunu yaptınız“ filan diyor. Babam o zaman “Nasıl bırakacaksın şimdi” derdi. Ben bunu anlamıyordum ama şimdi Başkan olunca anladım. Gece kızıyorsun, haksızlığa uğradığına inanıyorsun, beni anlamadılar diyorsun, bana bu yapılır mı diyorsun... Akıl karı bir iş değil diyorsun ama bırakamıyorsun. “Bırak kurtul” diyordum babama ama işte şimdi anlıyorum onu. O başka bir lezzet, başka  bir tatmış. Günlük hayatın içinde seni o kadar üzen şeyin içinde bir tatlı tebessüm, bir alkış, bir helal olsun lafı işte o bütün zorluğu alıyor. Ben oğlu olarak babamı anlamıyordum, başkan olunca anladım.

CHP YÜZDE 50’Yİ BULDU

Belediye Başkanlığı sevmeden yapılacak bir iş değil. Vatandaşı memnun edebildiysek bu görevi severek yaptığımızdandır. Üçbuçuk yılı sevmeden geçirseydik vatandaşa mutlaka olumsuz yansırdı. Vatandaşta gördüğümüz memnuniyet bizim Başkanlığı sevdiğimizin en somut kanıtıdır. Çünkü sevince o işi iyi yapıyorsun. Şu an yaptığım işi keyifle, zevkle yapıyorum, insanlara hizmet etmekten mutluyum. Son yaptırdığımız ankette seçildiğimiz yüzde 43’ün 7 puan kadar üstündeyiz. Yani bu Pazar seçim olsa ve Levent Piriştina seçime girse CHP Buca’da yüzde 50 oy alıyor. Biz anketlerde ağırlıklı olarak vatandaşların ne istediğini soruyoruz, projeleri soruyoruz. En büyük sorun trafikle ilgili çıkıyor, trafik konusunda Bucalılar’ın serzenişi, sıkıntısı büyük. O da 2018’de başlayacak metro çalışmasıyla çözülecek bir konu.

DÖRT AYAKLI KARAR

2019’da adaylık ise dört ayaklı bir karar. Bir sağlığınız ve niyetinizin o tarih itibarıyla uygun olması gerekir, ailenizin yakınlarınızdan da aynı desteği almanız gerekir. Anketlere bakmanız kamuoyunun o beş yıllık performansınızdan memnun olması lazım ve aynı duygu, düşünceleri Genel Merkez’in de paylaşıyor olması lazım. “Aday olacağım” demek, “Genel Başkan beni seçer” demek birinin iradesine ket vurmaktır, bunu yapamazsın. 2019’da adaylık birbuçuk yıl önce oturup planlanacak, hayal kurulacak, 2029’da da şurada olacağım denecek mesele değil. Zaman ve Türkiye’nin gidişatı da önemli. Melih Gökçek’e bir ay önce sorsan o da belki başka bir şey anlatacaktı... 

İZMİR’DE KAOS OLMAZ

Başkan Aziz Kocaoğlu’nun özellikle işlerin tamamlanması, 15 yıl sonrasıyla ilgili kente yapmayı planladıklarıyla ilgili bu takvimin yetmediği gibi bir durum var. Bunları tamamlaması şahsi tercihi ve ailesiyle vereceği karardır. Başkan aday olmazsa İzmir’e nasıl yansır, kimin adaylığıyla kalır, kimin adaylığıyla gider bilmiyorum. Ben İzmir’de değil, Türkiye’de bir kaos olduğunu düşünüyorum. Yerele müdahale, ekonomi, Suriye, Almanya, ABD, enflasyon, Dolar diye baktığında zaten kaotik ortamın tam göbeğinde olduğumuz aşikar. Esas kaos şu an var. Cumhuriyet Halk Partisi’nde görevlere talip olan olacaktır. Mutlaka her koltuğa birden fazla talipli olacaktır. Ama takdir kimden yana kullanılırsa hiç kaosa sürülmeden iş rayında yürüyecektir. İzmir bunu atlatır ama ülke nasıl atlatacak onu bilmiyorum. Ben İzmir’den değil, ülkeden korkuyorum.

SOSYAL DEMOKRAT YAPI GENİŞLİYOR

Buca’da sosyal demokrat yapının genişlediğini görüyorum. İnsana ve eğitime dair yatırımlar ile Buca değişiyor. Aziz Nesin Eğitim Bilgi Eğitim Merkezi, Charlie Chaplin Etüt Merkezi, Türkan Saylan Çağdaş Yaşam Merkezi, Tarık Akan Gençlik Merkezi bunlar hep farklı yaş gruplarında insanın kendisini yetiştirmesine yönelik. Tüm bunlar sosyal demokratik olguya, insani değerler çerçevesinde bakma alışkanlığına teveccühü de arttırıyor. Belediyenin ortaya koyduğu yatırım biçimi ve insanla kurduğu ilişkinin sosyal demokratik bir anlayış çerçevesinde olduğunu inandığı zaman o da öyle düşünmeye, yaşamaya  başlıyor. Sporla, sanatla, kültürle yaşamaya başlıyor. Umudu içimizde yeşertiyoruz, sokakta yaşıyoruz, sandıkta da sonucunu göreceğiz. Bize artan ilgi şahsımdan öte ortaya konan yönetim ve insana bakış ile ilgili. Buca’da teneffüs edilen havayı değiştiriyoruz, o yeni havayla damarlardaki kan da değişiyor. Bambaşka bir hayat kurguluyor, beğenileri, hobileri  değişiyor, kendine güveni değişiyor. Buca’da hayatları değiştiriyoruz. Bu değişen hayatlarla da Buca’yı, kenti, ülkeyi değiştirmiş oluyoruz.

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar
 Adem BALCI
 31 Ekim 2017 Salı 08:40
Sen adam gibi adamsında yanındakiler çok yalan makinası başkanım
Diğer Röportajlar